Hobbes,Locke ve Rousseau Siyasi düşüce açısından karşılaştırması


---Hobbes,Locke ve Rousseau Siyasi düşüce açısından karşılaştırması--


Devlet hakkında siyasi düşücelerinin karşılaştırması:
John Locke
Dosya:JohnLocke.png
Doğumu29 Ağustos 1632
Wrington, Somersetİngiltere
Ölümü28 Ekim 1704 (72 yaşında)
Essexİngiltere
Çağı17. yüzyıl felsefesi (modern felsefe)
BölgesiBatı felsefesi
OkuluDeneyciliktoplum sözleşmesidoğal hukuk
İlgi alanlarıMetafizikepistemoloji, politik felsefe,zihin felsefesieğitim
Önemli fikirleriTabula rasadoğa durumumülkiyet hakkı


John Locke
İngiliz klasik liberal filozof.
17. yüzyılın en önemli düşünürlerinden biridir. Düşünce özgürlüğünü, insan eylemlerini akla göre düzenlemek anlayışını en geniş ölçüde yayan ilk düşünür olduğu için Avrupa'daki aydınlanma ve Akıl Çağı'nın gerçek kurucusu olarak kabul edilir. John Locke'a göre insan zihni doğuştan boş bir levhadır (tabula rasa). Daha sonra bu zihin deneyimle (tecrübe) birlikte dolar.

İngiliz düşünürü John Locke’a göre ise devletin ortaya çıkmasından önceki dönemde, insanlar arasında barış ve özgürlük vardı. İnsanlar mutlu bir yaşama sahipti. Bununla birlikte, doğal yaşam döneminde suçluların cezalandırılmasında sorun ortaya çıkıyordu. Kural olarak suç işleyeni cezalandıracak herhangi bir kurum yoktu. İşte bu sakıncayı ortadan kaldırmak için insanlar kendi aralarında bir sözleşmeyle sahip oldukları cezalandırma haklarından vazgeçtiler. Bu anlaşmayla insanlar tabii toplum halinden siyasi toplum haline geçtiler. İşte, devletin kaynağında insanların cezalandırma haklarının devri konusunda yaptıkları bu sözleşme yatmaktadır.

Kabullenmeye dayalı hükümet

Locke, bütün eserlerinde gelenek ve otoritenin her çeşidinden kurtulmak gerektiğini, insan hayatına ancak aklın kılavuzluk edebileceğini ileri sürer. Bu düşünceleriyleLiberalizm'in, tabii bir din anlayışının, Rasyonel Pedagoji'nin öncüsü olmuştur. Mutlakiyet yönetimlerini ilk sarsan kişi olarak tarihe geçmiştir, mutlakiyet yönetimine açtığı sarsıntılar sonucunda zamanla derin yarıklar oluşmuştur ve üç büyük devrimin temelleri oluşmuştur. İngiliz, Amerikan ve Fransız devrimlerinin temelini oluşturan filozof olarak akıllara yer etmiştir. Doğal hukuk doktrinini savunanlardan biridir (Diğerleri: Jean Jacques Rousseau ve Thomas Hobbes).
Locke için dünya ile ilişiği kesmek ve deneyim sayesinde kişi bir şeyler öğrenebilir. İnsan sezgisel herhangi bir bilgiye sahip değildir. Dünyevi, deneye dayanan ve sistemli bir düşünce biçimini benimsemiştir. Dini dogmaların bu düşünce sisteminde yeri yoktur. İnsanın bu noktada görevi onun içinde yaşadığı dünya ile sınırlıdır. Sadece insanda bulunan kendini sevme duygusu ve aklın işleyişi ahlakın doğuşunu beraberinde getirmiştir. kabul etme bu felsefi temellerle vardır. Bir yönetici, otoritesini yönettiği insanların rızasına borçludur. Hükümetler niçin vardır? Bu sorunun cevabı Locke'a göre doğa durumu ile açıklanabilir. Doğa durumu, yeryüzünde hiçbir siyasi topluluğun olmadığı bir duruma karşılık gelmektedir. Üstünlüklerin ve ve karışıklıkların artması yaşamı olumsuz etkiler ve insanlar bir araya gelerek siyasi toplulukları oluştururlar. Hükümdarlara ve güçlü siyasi yöneticilere bu durumda itibar edilir. İtimat bu noktada önemlidir. Yöneticinin otoritesi mutlak değildir ve karşılıklı itimat ile toplumsal sözleşme oluşturulmuştur. İktidar, kaynağını buna ve bu sürece borçludur. İnsanın hürriyeti ulusun kabullenişi ile kurulmuştur. Yasalarla, bu güven kayıt altına alınır. Bu benimseme aynı zamanda bu güvene ihanet eden yöneticiyi görevden uzaklaştırma hakkını da içerir[6].
İnsan hakları Locke'a göre yaşam, hürriyet ve mülkiyet olarak özetlenebilir. Bu hakların uygulanması, korunması hem yasalarla hem de kurumlarla sağlanır. Bağımsız bir yargı sistemi de bunların tümünü kapsar[6].
Hürriyet ile ilgili olarak ise, bir insanın özgürlüğü, başka bir insanın özgürlüğüne zarar gelebilecek noktada sona erer. Siyasi bir toplumsa özgürlük yasaların hükmüne bağlıdır. Mutlak değil, sınırları çizilmiş bir özgürlüktür[6].
İlk kitaplarını siyasi nedenlerden ötürü isimsiz yayınlamış ve hiçbir zaman bu eserlerin kendisine ait olduğunu kabul etmemiştir. Descartes'tan etkilenmesine rağmen ona hiçbir zaman benzememiş; zihnin özünün düşünme ve zihnin özünün yer kaplama olduğu biçimindeki iki temel ilkesine karşı çıkmıştır.
Gassendi'nin görüşleri ile Deneme'nin birçok bölümü arasındaki benzerlikler salt rastlantı olamayacak kadar büyüktür, öyle ki Leibniz, Locke için Gassendici demiştir. İnsan zihninin başlangıçta bir Tabula Rasa oluşu, Locke'taki "bütün niteliklerden yoksun ak kâğıt" ya da "boş oda" önermelerinin aynıdır.

John Locke'un Yönetim Sistemi anlayışı

Yargılama ve cezalandırma hakkını kendi iradesiyle yargıçlara yani yargı erkine bırakan toplum üyeleri,uygulanacak olan yasaların hazırlanması ve yürürlüğe konması görevini de bir başka güce;parlamentoya vermiştir.Ancak bu da yeterli değildir,bir de yürütme erkine ihtiyaç vardır;yasamanın koyduğu pozitif yasaları uygulayacak,ayrıca anlaşmaları yapacak,savaşa,barışa karar verecektir.




Thomas Hobbes
Dosya:Thomas Hobbes (portrait).jpg
Doğumu5 Nisan 1588
MalmesburyWiltshireİngiltere
Ölümü4 Aralık 1679 (91 yaşında)
Derbyshireİngiltere
Çağı17. yüzyıl felsefesi
(modern felsefe)
BölgesiBatı felsefesi
OkuluToplum sözleşmesiklasik realizm,materyalizm
İlgi alanlarıSiyaset felsefesitarihetik,geometri
Önemli fikirleriToplum sözleşmesidoğa durumu
Ünlü İngiliz düşünürü Thomas Hobbes a göre, devletin oluşmasından önceki dönemde yaşam döneminde, kavga, savaş ve didişme vardı. Yani kısaca bu dönemde insan insanın kurdu idi ve herkesin herkesle savaşı vardı. Böyle bir dönemde ilerleme olmuyordu. Bu kargaşadan bıkan insanlar, düzeni ve barışı sağlamak için kendi aralarında anlaştılar ve bir sözleşme yaptılar. Bu sözleşmeyle kendi özgürlüklerini Leviathan’a (Devlet) devrettiler. İşte Hobbes’a göre devlet, doğal yaşam halinde bulunan insanların düzen sağlamak için kendi aralarında yaptıkları bu“sosyal sözleşme”den doğmuştur. Leviathan’ın tek görevi düzen sağlamaktır. Dolayısıyla Hobbes’un devlet anlayışı özgürlükçü değil, otoriterdir.

Yaşamı, düşüncesi ve eserleri[değiştir | kaynağı değiştir]

Thomas Hobbes, var olan her şeyin fizik madde olduğunu ve her şeyin maddenin hareketiyle açıklanabileceğini öne sürmüştür. Belli bir sınıfa alınması güç bir filozof olan Thomas Hobbes, LockeBerkeley ve Hume gibi bir empiriktir ve onlara benzemeksizin matematik yöntemin hayranıdır. Yalnız matematikte değil, onun uygulamalarıyla da ilgilenmiştir. Genelde Bacon’dan çok, Galilei’den esinlenmiştir.
Hobbes, 15 yaşındayken Oxford’a gitmiş ve orada skolastik mantık ve Aristoteles felsefesi öğrenmiştir. 22 yaşındayken Lord Hardwick’in eğiticisi olmuş, ve 1610 yılında onunla büyük bir gezi yapmıştır. Çok etkilendiği Galilei ve Kepler üzerinde çalışmaya başlaması da bu tarihlere rastlamaktadır.
İtalya’da, Galilei’yi ziyaret etmiş, sonra İngiltere’ye dönmüştür. Uzun parlamento 1640’da toplandığı ve Laud’la Strafford Londra Kulesi’ne hapsedildiğinde Hobbes dehşete kapılıp Fransa’ya kaçmış ve 11 yıl boyunca dönmemiştir.

Hobbes'un en ünlü eseri olanLeviathan'ın kapağı
Bir süre için (1646-1648) Hobbes, geleceğin II. Charles'ına matematik öğretmiştir. Bununla birlikte Leviathan'ı yayımlanınca (1651), kitabın etkisi ani ve büyük olmuştur.
II. Charles'ın 1660'ta tahta geçerek monarşiyi yeniden kurması Hobbes'a bir kez daha öne çıkma olanağı sağlamıştır. Piskoposlar ve adalet bakanı saraya alınmasına tepki gösterdilerse de, Hobbes'un kıvrak zekâsından ve nüktelerinden hoşlanan kral ona yılda 100 sterlin maaş bağlamış ve portresini saraydaki galeriye astırmıştır. Avam Kamarası'nın 1666'da dine saygısızlığa ve ateizme karşı hazırladığı yasa tasarısı ise Hobbes'u güç duruma düşürmüştür. Yasa tasarısının gönderildiği komiteye Leviathan'ı da incelemeye alma talimatının verilmesi üzerine 80'ine yaklaşan Hobbes tehlikeli gördüğü yazılarını yakmıştır. Leviathan adlı yapıtın rasyonalist ve seküler ruhu mültecilerin çoğunun canını sıkmış ve hemAnglikanları hem de Fransız Katoliklerini sinirlendirmiştir. Bu yüzden başka tercihi olmayan Hobbes gizlice Londra’ya kaçmış ve korunma için İngiliz Hükümetine başvurmuştur. Orada Cromwell’e boyun eğmiş ve her türlü siyasal çalışmadan kaçınmıştır.
Boş zamanlarını doldurmak için, 84 yaşında, Latince ve nazım olarak kendi yaşam öyküsünü kaleme almıştır. 87 yaşında,Homeros çevrisini yayımlamıştır. Thomas Hobbes felsefede materyalizmi, etikte haz ahlakını, siyasette monarşiyi benimseyen İngiliz filozoftur. En tanınmış eseri "Leviathan"dır. LeviathanTevrat'ta geçen bir canavarın adıdır ve Hobbes'ta her şeye egemen olan devletin simgesidir.
Francis Bacon'ın ampirizm inden etkilenen Hobbes'a göre dünya mekanik hareket yasaları tarafından yönetilen cisimlerin bütünüdür. İnsan ve hayvan bu bütünün bir parçasıdır. Onların fiziksel ve ruhsal yaşamları da tümüyle mekanik hareket yasalarına bağlıdır. Bu bakımdan tanrımelekruh diye bir şey yoktur. Bunlar imgelemin ürünüdür.
Hobbes'a göre evrende töz (cevher) olarak yalnızca madde vardır. Felsefenin konusunu bu madde ve maddenin biçim almış bir durumu olan cisimler oluşturur. Cisimler de ancak gözlem ve deney yoluyla incelenir. Maddenin dışında kalan Tanrı, melek, cin, şeytan, ruh gibi şeyler ise ilahiyata ait inanç konularıdır.



Jean-Jacques Rousseau

1753'te Rousseau
Doğumu28 Haziran 1712
CenevreCenevre Cumhuriyeti ve Kantonu
Ölümü2 Temmuz 1778 (66 yaşında)
ErmenonvilleFransa
Çağı18. yüzyıl felsefesi (modern felsefe)
BölgesiBatı felsefesi
OkuluToplum sözleşmesiRomantizm
İlgi alanlarıSiyaset felsefesiMüzikEğitim,EdebiyatOtobiyografi
Önemli fikirleriGenel İrade (Volonté générale),Amour-propreİnsanlığın Ahlaki BasitliliğiÇocuk Merkezli EğitimSivil DinHalk Egemenliği ve Pozitif Özgürlük.
Jean-Jacques Rousseau (28 Haziran 1712 CenevreCenevre Cumhuriyeti ve Kantonu - 2 Temmuz 1778 Ermenonville,Fransa), Cenevreli filozof ve yazar. Siyasi fikirleri, Fransız Devrimini etkilemiştir. Düşünceleri özellikle, Devrim'den sonra kurulan yeni devletin kalkınmasında, toplumun sosyal yapısında ve eğitim sisteminde etkili olmuştur.

Cenevre vatandaşı ünlü filozof Jean- Jacques Rousseau’ya göre de, doğal yaşamda insanlar
arasında eşitlik, barış ve mutluluk vardı. Fakat insanlar artan ihtiyaçlarını karşılamak için çalışmaya başladılar. Tarım topraklarının ve madenlerin işlenmesi özel mülkiyeti doğurdu. Özel mülkiyetin ortaya çıkmasıyla, insanlar arasındaki eşitlik bozuldu. Eşitliğin bozulmasıyla de insanların arasındaki barış ve mutluluğun yerini kavga ve didişme aldı. Bu kargaşaya bir son vermek, güven duygusunu yeniden tesis etmek için bir araya gelip bir “sosyal sözleşme”yapmışlardır; bu sözleşmeyle birleşerek sosyal bir heyet, kendi kişiliklerinin dışında kolektif bir varlık meydana getirmişlerdir. İşte bu varlık devlettir. Rousseau, bu sosyal sözleşmeyle oluşan iradeye de “genel irade” diyor.

Edebî Yönü

Jean – Jacques Rousseau’nun yapıtlarındaki karmaşıklık onun; doğal hukuk kuramcısı, doğal hakları yadsıyan biri, aydınlanmacı, aydınlanma ilkelerini yerle bir eden biri, demokrasinin inançlı savunucusu, demokrasiyi ayaklar altına alan biri, burjuva liberal devriminin hazırlayıcısı, öte yandan böyle bir devrimin olumsuzluklarını çok önceden gösteren, hatta reformculuğu bile benimseyen biriymiş gibi birbiriyle çelişen ve çatışan çok karşıt düşüncelerle yorumlanmasına sebep olmuştur. Bu sebeple Rousseau anlaşılması güç bir düşünür olmuştur. Kendisini hep halktan birisi olarak görmüş, halktan kişiler arasında daha rahat etmiştir. Romantizmden etkilenmiş ve etkileri görülmüştür.
Rousseau, doğru bir siyasal toplumun temellerini ortaya koyabilmek için olguların bir yana bırakılması gerektiğini belirtir. Çünkü ona göre salt olgulardan hareket edildiğinde, çıkarlar, yararlar ön plana yerleştirilmekte ve böylece adalet, hukuk ayaklar altına alınmaktadır. Rousseau, güçlünün haklı kabul edildiği, siyasal toplumun kökenine olguları yerleştiren, olgusal verileri ve kuramları eleştirmektedir. Yurttaşı, ortak benliği, halkı, devleti yaratan bir “toplum sözleşmesi”ni ve bu sözleşmeye toplumdaki her bireyin dahil olması gerektiğini savunur. Halk olmanın temelinde egemenliğin var olması gerektiğini düşünür. Yasaların olmadığı bir yerde devletten söz edilemeyeceğini savunmuştur. Yasaların, halkın tümü için geçerli olması gerektiğini düşünmektedir.
Halk sayısı arttıkça, yönetici sayısının azalması gerektiğini savunan Rousseau, “demokrasi, aristokrasi, monarşi” şeklindeki sınıflandırmayı benimsemiştir. Rousseau’ya göre demokrasi biçimindeki hükümette yönetici, halkın tamamı ya da büyük bir kısmıdır. Aristokrasi biçimiyse küçük bir azınlığın yönetimidir. Monarşik hükümette ise yönetme yetkisi tek bir kişidedir.
Rousseau’ya göre yurttaşlar olmadan erdem, erdem olmadan özgürlük, özgürlük olmadan devlet olamaz. Rousseau; devletin iktidara değil, halka ait olduğunu savunmuş ve ulus-devlet anlayışını benimsemiştir.


Comments

Post a Comment