-PREPOSITIONS-



İngilizcede at, in, on, for, with, by gibi sözcüklere edat denir. Edatları öğrenmek ve gereği gibi kullanmak biraz zaman alabilir. Çünkü her edatın birçok kullanımı vardır. Edatları Türkçeleştirerek ezberlemek yanlış bir yoldur. Mesela, ‘Bana bak’, ‘Bana gel’ ve ‘Bana yardım et’ ifadelerinin hepsinde ‘bana’ dendiği halde hepsinin İngilizce karşılıkları farklıdır:
Bana bak. = Look at me.
Bana gel. = Come to me.
Bana yardım et. = Help me.
Look fiili at ile, come fiili to ile kullanıldığı hâlde help fiili hiçbir edat almaz. Edatları iyi öğrenmek için izlenmesi gereken en iyi yol,
1. Edatların tek başlarına nerelerde kullanıldığını öğrenmek,
2. Fiillerin, adların ve sıfatların birlikte kullanılması gereken edatları ezberlemek,
3. Özellikle edat almayan fiillerin kullanımını öğrenmektir.
Şimdi bu maddelerin ne anlama geldiğini açıklayalım:
1. Edatların tek başlarına kullanımlarıyla, bir sözcükle birlikte kullanımları farklı olabilir. Örneğin, for tek başına ‘için’ anlamında iken, wait for ‘–i beklemek’ anlamındadır:
These flowers are for you.
Bu çiçekler senin için.
We waited for you in front of the cinema.
Seni sinemanın önünde bekledik. (= senin için … bekledik değil.)
2. Çoğu fiil, sıfat ve ad, belli edatlarla kullanılmaktadır. Bu sözcükleri ezberlerken sadece sözcüğün kendisini değil, birlikte kullanıldığı edadı da ezberlemek gerekir (look at, speak to, talk to, belong to, wait for, arrive at/in, apologize to, bad at, depend on, interested in, listen to, reason for). Meselaspeak/talk fiilini ezberlerken to edadını, reason ismini ezberlerken foredadını, interested sıfatını ezberlerken in edadını da unutmamak gerekir:
Can I speak to the manager, please?
Müdürle konuşabilir miyim lütfen?
Nobody knows the reason for the accident.
Kazanın nedenini kimse bilmiyor.
A lot of people are interested in football in Turkey.
Türkiye’de birçok kişi futbolla ilgileniyor.
3. Türkçe düşünüldüğünde alıyormuş gibi gelse de, İngilizcede edat almadan kullanılan fiilleri ayrıca ezberlemekte yarar vardır. Örneğin, ask, answer, help, show, enter, marry, meet, resemble, approach gibi fiiller edat almadan kullanılırlar:
He asked me a few questions.
Bana birkaç soru sordu. (He asked to me … denmez)
My father helped me with my homework.
Babam bana ev ödevimde yardım etti. (… helped to me … denmez)
They showed me the letter.
Bana mektubu gösterdiler. (They showed to me … denmez)
Edatlarla ilgili bir başka önemli nokta da, bazılarının Türkçe karşılıklarının aynı olmasıdır. Örneğin, at, onve in edatları çoğu zaman ‘–de, -da’ anlamındadır:
in the garden = bahçede
on the table = masada
at the door = kapıda
Bunları ayırmanın yolu, hangisinin nerelerde kullanıldığını bilmektir.
Şimdi İngilizcede en çok kullanılan bu üç edatın (in, at, on) kullanımını ayrıntılı olarak inceleyelim:




IN
a) Bina, oda, araç, kap, kutu, cep gibi sözcüklerde ‘içinde’ ya da ‘-de, -da’ anlamında:
He is in his office now.
Şu anda bürosunda.
My mother is in the garden.
Annem bahçede.
My brother kept his toys in a little box.
Erkek kardeşim oyuncaklarını küçük bir kutuda saklardı.
The children were playing in the street.
Çocuklar sokakta oynuyorlardı.
I suddenly saw a man standing in the corner of the room.
Birden odanın köşesinde duran bir adam gördüm.
b) Kentler, ülkeler, kasabalar, köyler ve coğrafi bölgelerde:
I’ve been teaching at a university in France.
Fransa’da bir üniversitede öğretmenlik yapıyorum.
The islands were in the Pacific Ocean.
Adalar Pasifik Okyanusu’ndaydı.
We had a holiday in the mountains.
Tatilimizi dağlarda geçirdik.
There was not a cloud in the sky.
Gökyüzünde bulut yoktu.
c) Aylar, yıllar vb. zaman birimlerinde:
I saw him in July.
Onu temmuzda gördüm.
He was born in 1955.
1955’te doğdu.
We swim in the summer.
Yazın yüzeriz.
Can you finish the work in an hour?
İşi bir saatte bitirebilir misin?
The man is in his thirties.
Adam otuzlarında.
d) Dillerde:
They were speaking in English.
İngilizce konuşuyorlardı.
e) Yalnızca cadde adı verilen adreslerde:
Tom found a job in Oxford Street.
Tom, Oxford Caddesi’nde bir iş buldu.
Ancak Amerikan İngilizcesinde on kullanılır:
He lived on Penn Street.
Pen Caddesi’nde oturdu.
f) Türkçede her ne kadar ‘-e, -a’ anlamında olsa da bir şeyin içine doğru yapılan yönelimlerde:
He dipped his pen in the ink.
Kalemini mürekkebe batırdı.
He put his hands in his pockets.
Ellerini cebine soktu.
g) Giysilerde:
She was dressed in white.
Beyaz giymişti.
They were dressed in the height of fashion.
Son moda giyinmişlerdi.
He is in brown shoes.
Kahverengi ayakkabı giymiş.
h) Hava koşulları ve çevreyle ilgili cümlelerde:
Yesterday we went out in the rain.
Dün yağmurda dışarı çıktık.
The children were sitting in the sun.
Çocuklar güneşin altında oturuyorlardı.
It was so hot that we slept in the open.
O kadar sıcaktı ki açık havada uyuduk.
The tourists lost their way in the dark.
Turistler karanlıkta yollarını kaybettiler.
The newly married couple went for a walk in the moonlight.
Yeni evli çift mehtapta yürüyüşe çıktı.
i) Biçim, düzen, dizi, grup vb. belirten durumlarda:
The books were packed in bundles of ten.
Kitaplar onar onar paketlenmişti.
The workers were standing about in groups.
İşçiler gruplar hâlinde duruyorlardı.
The words in a dictionary are in alphabetical order.
Sözlükteki sözcükler alfabetik sıradadır.
j) Meslek, iş, aktivite belirtirken:
He is in the army.
Askerde.
My father has been in insurance business for years.
Babam yıllardır sigortacılık yapıyor.
He is in politics.
Politika ile uğraşıyor.
k) Çeşitli durum ya da koşulları belirtirken:
The patient was in poor health.
Hastanın sağlığı kötüydü.
He gave up the attempt in despair.
Umutsuzluk içinde girişimden vazgeçti.
The building is in ruins.
Bina harap durumda.
I am not in the mood for work today.
Bugün hiç çalışasım yok.



AT
a) Küçük yerlerde, halka açık yerlerde:
He lives at Kadıköy.
Kadıköy’de oturuyor.
I waited at the bus stop for half an hour.
Yarım saat otobüs durağında bekledim.
The businessman has to be at the station by four o’clock.
İş adamının saat dörde kadar istasyonda olması lazım.
They landed at a small airport.
Küçük bir havalimanına indiler.
My son is at Training College.
Oğlum eğitim fakültesinde.
He is at school/work now.
Şu anda okulda/işte.
I stayed at home instead of going to the cinema.
Sinemaya gideceğime evde oturdum.
b) Saatlerde –de, -da anlamında:
They arrived at 10 o’clock.
Saat onda geldiler.
c) Yaş belirtirken:
In theory, women can have children at the age of 50.
Teorik olarak kadınlar 50 yaşında çocuk sahibi olabilirler.
d) Fiyatlarda:
They are on sale at 3 dollars a dozen.
Düzinesi 3 dolara satılıyor.
I sold my ring at a loss.
Yüzüğümü yok pahasına sattım.
e) Ev numarası belli olan adreslerde:
He lives at 8, Weston Road.
Weston Yolu 8 numarada oturuyor.
f) Başkasının evinden söz ederken:
I’ll see you at Fred’s house.
Fred’lerde görüşürüz.
I was at my uncle’s last week.
Geçen hafta amcamdaydım.
g) Bottom, end, top, back gibi sözcüklerle çeşitli anlamlarda:
Notes are sometimes printed at the bottom of the page.
Kimi zaman notlar sayfanın alt kısmına basılır.
His house is at the end of the street.
Evi, caddenin sonunda.
The castle was at the top of the mountain.
Kale, dağın tepesindeydi.
There is a garden at the back of the house.
Evin arkasında bir bahçe var.
Aşağıdaki karşılaştırmada at ile in edatlarının kullanım farkını daha iyi anlamaya çalışalım:
There is a good film at the cinema.
Sinemada iyi bir film var.
It was very cold in the cinema.
Sinemanın içi çok soğuktu.
Birinci örnekteki at, sinemayı filmin oynadığı halka açık bir yer olarak vurgularken ikinci cümledeki in, sinemayı içinde oturulan bir yapı olarak vurgulamaktadır.




ON
a) ‘Üzerinde, -de, -da, -ye, -ya’ anlamlarında ya da bir şeye değme durumlarında:
The pen is on the table.
Kalem masanın üzerinde.
We could hang this picture on the wall.
Bu resmi duvara asabiliriz.
There is a light on the ceiling.
Tavanda lamba var.
I sat down on the sofa.
Kanepeye oturdum.
b) Özellikle Amerikan İngilizcesinde numara belirtilmeyen adreslerde:
We live on McKinley Street.
McKinley Caddesi’nde oturuyoruz.
c) Bir şeyin bir yere yazıldığını, basıldığını, çizildiğini vb. anlatır:
Who drew that silly picture on the board?
Şu aptal resmi tahtaya kim çizdi?
His initials were engraved on the back of his watch.
Adının baş harfleri saatinin arkasına yazılmıştı.
What’s on the menu?
Mönüde ne var?
d) Kayıt yapılma, üstüne kaydedilme durumlarında:
‘Is this recording available on cassette?’ ‘No, I’m afraid you can only buy it on CD.’
‘Bu plağın kasedi var mı?’ ‘Hayır ne yazık ki yalnızca CD’sini alabilirsiniz.’
What’s on television tonight?
Bu akşam televizyonda ne var?
I wish there was more jazz on the radio.
Keşke radyoda daha çok caz olsa.
e) ‘… ile ilgili, … hakkında, … üzerine’ anlamlarında:
I watched a documentary on volcanoes last week.
Geçen hafta yanardağlar üzerine bir belgesel izledim.
The Prime Minister has refused to comment on the allegations.
Başbakan, iddialarla ilgili yorum yapmaktan kaçındı.
f) Bir şey için yapılan ödemelerle ilgili kullanılır:
I’ve wasted a lot of money on this car.
Bu arabaya çok para döktüm.
How much interest are you paying on the loan?
Borç için ne kadar faiz ödüyorsun?
g) ‘Bitişiğinde, yakınında, boyunca, üzerinde’ anlamlarında:
Cambridge is on the River Cam.
Cambridge, Cam Nehri üzerindedir.
Our new house is on the river.
Yeni evimiz nehir kıyısında.
Strasbourg is on the border of France and Germany.
Strasbourg, Fransa ile Almanya sınırındadır.
h) Günlerde, tarihlerde ve çeşitli zaman birimlerinde:
Many shops don’t open on Sundays.
Birçok mağaza pazarları açmaz.
My birthday is on the 20th of April.
Doğumgünüm 20 Nisanda.
She was dead on arrival at the hospital.
Hastaneye vardığında ölmüştü.
i) Kimi ulaşım araçlarıyla kullanılır:
I love travelling on buses.
Otobüsle seyahat etmeye bayılırım.
We went to İzmir on the ferry.
İzmir’e feribotla gittik.
j) Yiyecek, yakıt, ilaç gibi şeyleri belirtirken:
This radio runs on batteries.
Bu radyo pille çalışır.
My doctor’s put me on antibiotics to reduce the swelling in my knee.
Dizimdeki şişliği indirmek için doktorum beni antibiyotik tedavisine başlattı.
What do mice live on?
Fareler ne ile beslenir?
k) Mali destek ya da gelirle ilgili konuşurken:
He retired on a generous pension from the company.
Şirketten iyi bir maaşla emekli oldu.
People on average salaries will be hit hardest by the tax increases.
Vasat maaş alan insanlar, vergi artışlarından dolayı çok mağdur olacaklar.
l) Bir grup ya da organizasyona üye olma durumunu anlatır:
Have you ever served on a jury?
Bir jüride hiç görev aldın mı?
There are five women on the committee.
Komisyonda beş kadın var.
m) Tekrarlamalarda kullanılır:
The government suffered defeat on defeat in the local elections.
Hükûmet, yerel seçimlerde yenilgi üstüne yenilgi aldı.
Wave on wave of refugees has crossed the border.
Mülteciler sınırı dalga dalga geçtiler.
n) Bir kimsenin üstünde taşıdığı bir şeyi anlatırken:
Have you got a spare cigarette on you?
Üstünde fazla sigara var mı?
I thought I had my driving licence on me, but I must have left it at home.
Ehliyetimi üstümde sanıyordum ama evde bıraktım herhalde.
o) Bir şeyin parasını bir kimsenin ödediğini anlatırken:
This meal is on me.
Bu yemek benden./Bu yemeği ben ısmarlıyorum.
Ulaşım araçlarıyla kullanılan edatlar:
a) Ulaşım araçlarıyla ‘ile’ anlamında by kullanılır ve by edadından sonra araya başka sözcük gelmez:
They travelled across Europe by train/car.
Trenle/arabayla Avrupa’yı gezdiler.
He doesn’t like travelling by plane.
Uçakla seyahat etmeyi sevmiyor.
I go to work by bicycle.
İşe bisikletle gidiyorum.
Ancak ‘yürüyerek, yaya olarak’ anlamında on foot kullanılır:
Thomas decided to go on foot.
Thomas yürüyerek gitmeye karar verdi.
b) Eğer ulaşım araçlarıyla birlikte belirleyici bir sözcük de (my, his, their, a, the …)kullanılıyorsa, o zaman by yerine başka edatlar (in, on …) kullanılır:
I followed them in my car.
Arabamla onları izledim.(= … by my car denmez)
Why don’t you come on the train with us to Ankara?
Niye bizimle Ankara’ya trenle gelmiyorsun?
c) Ulaşım araçlarında neden kimi zaman on kimi zamansa in kullanıldığını örnekle açıklayalım:
He was on the plane from İstanbul.
İstanbul’dan gelen uçaktaydı.
The passengers in the plane were beginning to panic.
Uçaktaki yolcular panik olmaya başlıyorlardı.
Birinci cümlede ‘uçak’ bir ulaşım aracı olarak düşünülmekte, ikinci cümlede ise yolcuların fiziksel olarak bulundukları yer kastedilmektedir.


   Exercise:

      
1. Fill in the blanks with prepositions of time.  
1. She was born ________ 1997. 2. I never go out ________Sundays. 3. Call me ________ 5 o’clock. 4. I’ve been waiting ________ half an hour. 5. She works ________ the night. 6. I haven’t looked at another woman ________ I met her.  


2. Fill in the blanks with prepositions of place.  
1. They spent their holidays________  an exotic island. 2. She has lived ________ London for six years. 3. It’s so hot! Let me rest ________this tree. 4. Charles is hidden ________ the door. 5. You can sit here ________ me. 6. I’ll put this painting ________ the sofa. 7.  3. Fill in the blanks with prepositions of movement.  
1. They were dancing ________ the table. 2. She dived ________ the sea. 3. He went ________ the stairs and saw her. 4. The children came ________ the closet where they had been hidden. 5. The horse jumped ________ the fence. 6. When they moved ________ her, she ran away.  

  
1. Fill in the blanks with prepositions of time.
1. She was born ________ 1997. 2. I never go out ________Sundays. 3. Call me ________ 5 o’clock. 4. I’ve been waiting ________ half an hour. 5. She works ________ the night. 6. I haven’t looked at another woman ________ I met her.  


2. Fill in the blanks with prepositions of place.  
1. They spent their holidays________  an exotic island. 2. She has lived ________ London for six years. 3. It’s so hot! Let me rest ________this tree. 4. Charles is hidden ________ the door. 5. You can sit here ________ me. 6. I’ll put this painting ________ the sofa. 7.  3. Fill in the blanks with prepositions of movement.  
1. They were dancing ________ the table. 2. She dived ________ the sea. 3. He went ________ the stairs and saw her. 4. The children came ________ the closet where they had been hidden. 5. The horse jumped ________ the fence. 6. When they moved ________ her, she ran away.  


   
Key:  

1. in 2. on 3. at 4. for 5. during 6. since  

1. on 2.  in  3. under 4. behind 5. next to 6. over 
3  
1. around 2. into 3. up 4. out of 5. over 6. towards       

Comments